Gezi Davası tutuklusu Osman Kavala’nın avukatı Hilal Zengin, 3 Mayıs 2024 tarihinde yeniden yargılama için bir dilekçe daha verdi. Zengin dilekçesinde, Kavala’nın ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs’ suçundan ceza verildiğini ancak 16 Nisan 2017’deki referandumla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildiğini, başbakanlığın ve bakanlar kurulunun kaldırıldığını, dolayısıyla mağdurun ortadan kalktığını belirtiyor.
Sözcü yazarı İsmail Saymaz, Abdülkadir Selvi’nin Kavala konusundaki yazıları ve Tuğrul Türkeş’in verdiği destekten sonra, iktidarın dış politikada elini rahatlatmak için Kavala’yı serbest bırakmanın bir yolunu aradığını ileri sürdü. Zengin’in dilekçesinin bu çözüm arayışına bir çerçeve sunduğunu belirten Saymaz’ın “Adalet Bakanlığı’nın önündeki Osman Kavala dilekçesi” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:
“İstanbul Barosu’na kayıtlı Zengin, 1 Nisan’da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurarak, yeniden yargılama istedi. Mahkeme ‘şartlar oluşmadığından’ reddetti. Şartlardan kasıt, yeni delil. Zengin, 18 Nisan’da itiraz etti. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 25 Nisan’da itirazı reddetti. Zengin ise 3 Mayıs’ta İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yargılamanın yenilenmesi için bir dilekçe daha verdi.
‘MAĞDUR ORTADAN KALKTI’
Dilekçede, Kavala’ya Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesi gereğince ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs’ suçundan ceza verildiği anlatılıyor. Hükümetten başbakan ve bakanlar kurulunun kastedildiği ifade ediliyor.
16 Nisan 2017’deki referandumla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildiği, başbakanlığın ve bakanlar kurulunun kaldırıldığı, dolayısıyla mağdurun ortadan kalktığı savunuluyor. Mağdurun ancak gerçek kişi olabileceği, Cumhurbaşkanlığının mağdur sayılamayacağı kaydediliyor. Bu da yeni delil olarak gösteriliyor. Mahkemeden başbakanlığın ve bakanlar kurulunun kaldırılıp kaldırılmadığının Cumhurbaşkanlığına sorulması isteniyor.
FETÖ GEREKÇESI
FETÖ’nün Gezi’de çadırları yakarak, provokasyon çıkardığı, İdare Mahkemesi kararı beklenmeden duvarlar yıkılınca protestoların seyrinin değiştiği anlatılıyor. ‘Gelişmeleri zamanında ve doğru şekilde’ Erdoğan’a iletmeyen FETÖ’nün ‘sinsice rollerini perdelemek için’ 11 Haziran 2013’te 11 sayfalık ‘Analiz Raporu’ hazırladığı savunuluyor. Raporu hazırlayanların 17-25 Aralık’ta darbeye kalkıştığı ifade ediliyor. Dilekçeden: ‘Bu raporla olaylar ‘uluslararası komplo’ görüntüsü verilerek izah edilmiş, günah keçisi olarak Kavala’nın ismi hedefe oturtulmuştur. Emniyet’in masa başında ürettiği bu akla ziyan raporu ile FETÖ’cü savcıları harekete geçmiştir.’ Raporun 15 Temmuz’dan sonra ‘kripto yapılar’ tarafından işleme konduğu vurgulanarak, şöyle devam ediliyor: ‘15 Temmuz’dan so’15 Temmuz’dan sonra kripto unsurlar hükümet düzeyinde etkin olmaya başlamışlar, Cumhurbaşkanımızı ondan daha fazla savunuyormuş görüntüsüne bürünerek, FETÖ tarafından hazırlanmış evrakları ‘yeniden kıymetlendirmek’ bahanesi ile büsbütün her şeyi karartmışlardır.’
NORMALLEŞME VURGUSU
Erdoğan ve Özel diyalogu ile başlayan normalleşme çabasına atıfta bulunularak, şöyle deniyor: ‘Bu açıklamaları yapmamızın nedeni, ülkemizin hukuk alanında normalleşmesine zemin hazırlamak, genel iyileşmeye ve Cumhurbaşkanımızın kripto yapılarla mücadelesinde ufak da olsa katkıda bulunmak içindir.’
Gezi Parkı Davası hükümetin, altında ezildiği ve taşıyamadığı bir kambura dönüşüyor. Çünkü Türkiye, 12 Eylül’de bile dışlanmadığı Avrupa Konseyi’nden bu yüzden ihraç edilebilir. Erdoğan, AB’den kopuşu göze alamaz. Bu, ekonomik yıkımı… Ekonomik yıkım da iktidarın çöküşünü getirir. 15 Temmuz’dan sonra muhalefeti sindirip baskı altında tutmak için açılan bu dava bugün Erdoğan’ın ayağına dolanıyor. Erdoğan, ‘Gezi Parkı’ yükünü iç hukuk yoluyla kaldırıp atmak ve uluslararası piyasalarda kaynak arayan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in elini rahatlatmak istiyor.
Kavala’nın avukatlarının dilekçesi, Gezi Parkı Davası’nda yeniden yargılamanın ve tahliyenin önünü açabilir.
(…)
TÜRKEŞ: TÜRKİYE’NİN BÜYÜMESİ ÖZGÜRLÜKLERLE OLUR, CEZALARLA OLMAZ
(…)
– Avrupa Parlamentosu’ndaki tablo Özgür Özel’in aktardığı gibi mi?
Bu, gerçeği yansıtıyor. Türkiye, uluslararası kuralları kabul etmiş ve Avrupa Konseyi’nin kurucularından bir ülkedir. Siz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını üst hukuk olarak kabul ettiğinizi söylerseniz, bunu tatbik etmeniz gerekir. Özel, yoğun temaslarda bulundu. Sağ olsun, bizim Türk delegasyonun odasını ziyaret etti. Söyledikleri doğrudur. Ama siyasetçi olarak kendine has şekilde ifade etti.
– Bu dosya Türkiye’nin hamlelerini kısıtlayan bir duruma dönüştü mü?
Çok, tabii ki dönüşüyor. Senin hukuka bakışın ve saygın tartışılır hale geliyor, bu tip olaylarla.
– Bizden ne talep ediyor Avrupa Konseyi? ‘Ya kurallara uy ya burada durma’ diyor. ‘AİHM’i üst hukuk olarak kabul ettiysen uy’ diyor. ‘Kabul etmem’ diyorsan buradan git.’
– Attığınız tweetten anladığım kadarıyla Türkiye’nin Avrupa Birliği yolculuğunu sürdürebilmesi adına bu davanın çözülmesini istiyorsunuz. Türkiye’nin gelişmesi, büyümesi ve ekonomik sıkıntılardan çıkabilmesi için özgürlükleri arttırması lazım, cezaları değil. Şartları daraltmak, Türkiye’yi büyütmez. Her şeyi özgür bırakacağız. Herkesi daha da fazla özgürlüğe kavuşturacağız. Bundan Türkiye de kazanacak, Türk insanı da kazanacak, AK Parti de kazanacak. Özgürlüklerin artması lazım.
– Özel, Cumhurbaşkanı ile görüşmesinde Gezi Parkı davası ile 28 Şubat’tan tutuklu paşaların tahliyesini gündeme getirdi. Cumhurbaşkanı da olumlu yaklaşmış.
Türkiye gün geldi, Apo gibi bir tipin idamını kaldırdı. Bunu unutmayalım. Bugün için önemli olan, bir iki kişinin yürürlükteki kanunlara göre cezasını çekmesi midir, Türkiye’nin büyümesi mi? Türkiye’nin büyümesi özgürlüklerle olur, cezalarla olmaz. Türkiye’de her şeyin hukukla çözülmesi gerektiğine inanıyorum. Hukukta da güzel bir laf vardır: Geç gelen adalet, adalet değildir.
– Türkiye’nin menfaati için Osman Kavala tahliye edilmeli’ diye mi düşünüyorsunuz?
Tahliye edilir edilmez; bu benim değil, hukukçuların işidir. Ben layihayı (Kavala’nın avukatlarının verdiği dilekçe) okumadan fikir beyan eden hukukçuya (Mücahit Birinci’yi kastediyor), daha da kötüsü, hukukçu olmayanlara, benim itirazım.
– Ama onlar da AK Partili
Kimden olduğunu bilmem. Yani FETÖ’cü müdür, AK Partili midir… Kendisi ‘AK Partiliyim’ diyor. Babasını (Bahadıroğlu’nu kastediyor) eşeliyorsun. FETÖ çıkıyor. Bu cümleyi istiyorsan özellikle yaz.
– Yazacağım evet. Açabilirsiniz daha iyi olur.
Babası ismini değiştirmiş. FETÖ’cülüğünü unutturmaya çalışıyor. Kendisi de kendinden gayrı Amerikancı arıyor.
– Siyasi davalar ekonomiye nasıl etki ediyor?
Çok etki ediyor. Şöyle İsmail Bey; bir ülkeye para vereceksen neye bakarsın, o ülkede hukuk var mı diye bakarsın. Hukuk işliyor mu diye… İki, geriye ödemede veyahut parayı işletmede, yatırımda samimi mi, ciddi mi, onlara bakarsın. Sen basit bir davayı yedi sene sürüncemede bırakmış bir ülkenin hukukuna güvenip buraya yatırım yapmayı düşünür müsün, yatırımcı olsan. Empati yahu! Adamdan gidip para istiyorsunuz. Dese ki ‘Adamın biri hapse düşmüş. Yedi senedir canını kurtaramıyor. Parayı versem kaç senede alırım?’ Sen yetkili merci olsan bunu değerlendirmez misin? Buna dikkat çekiyorum.
– Sonuç olarak Avrupa Konseyi, AİHM kararının uygulanmasını bekliyor.
12 Eylül’de bile Türkiye atılmadı Avrupa Konseyi’nden. Türkiye’de belediye seçiminde yüzde 78 oy kullanma oranı var. 35 parti seçime girmiş. Bu kadar demokratik ortamdaki bir Türkiye’nin Avrupa’dan dışlanıyor görünmesi hoş bir görüntü mü?”
(HABER MERKEZİ)